Kuzey ülkeleri deyince aklıma hep kuzey ışıkları gelirdi.. Gözümde uzak olan, gidilmesi zahmetli dediğim bu şehre ancak bir bahaneyle gidebilirdim. Orada yaşayan bir arkadaşım sayesinde, blogda Stockholm yok dediler gittik.. Sadece Avrupa yakasında Burhan’ın kendini Viking soyundan zannetmesiyle espirilerime konu olan, bir de Abba grubu sevgimle bildiğim bir yerdi. Hayalimde bile canlandırmadığım bu şehir, yine de her şeye rağmen gitmeye değer. Nisan ayının son haftasında bizim ocağımızdan daha soğuk bir havayla karşıladı beni şehir. Pegasus ile uyguna bilet bulmak mümkün. Bari bileti uygun alın çünkü hayatımda bu kadar pahalı bir Avrupa ülkesi henüz göremedim. Bu arada Avrupa birliğine üye olmasına rağmen şehirde eur yerine isveç kronu kullanılıyor. Bir taksi parasına yaklaşık 150 tl ödediğimde arkadaşımı arayıp bu gerçek olabilir mi dedim ve cevap Stockholm’e hoş geldin oldu.. Siz de hoşgeldiniz..

Perşembe öğlen uçağı ile inip dinlenmek üzere eve vardım. Akşam için harika bir yemek beni bekliyordu. Eskiden bir su deposu olan, şu anda içerisinde bir pizzacı bulunan Flatbread gerçekten güzel lezzetleri içerisinde barındırıyor. Biz çok yiyengiller olduğumuz için bir mozarella, bir pizza ve bir makarna söyledik. Yemek yemeği seven insanları çok sevdiğimi söylemiş miydim? Tabi yazı yazdığım için restoran isimlerini not alırken elimde menü vardı üzerinde de Meny yazıyordu, aaa ismi meny mi diye bir soru evet sordum.. Arada bir safa bağlıyorum napayım, bence bütün bunlar soğuktan oluyor.. Arkadaşım mı ne yaptı? Yoo yoo buna cevap vermeyeceğim 🙂

stockholm

İşte size eskinin su deposu, şimdinin Flatbread’i 🙂

Enfes Pizzammm..

stockholm

FlatBread içi de, dışı da güzel..

stockholm

Stockholm de güneş batar..

Ertesi gün turistik bir rota belirleyip kendimi şehir merkezine attım. Arkadaşım benim için Uber çağırdı giderken , zaten ne olduysa dönerken oldu 🙂 Toplamda anakara dışında 14 adaya ve maleren gölünün denizle birleştiği kanala sahip olmasından dolayı kuzeyin Venedik’i  sayılıyormuş.. İsmi kütük ve adacık olan Stock ve Holm kelimelerinin birleşiminden alınmış. Gezime Gamla Stan’dan başladım, burası esasında ufak bir ada şehri ve üzerine bir saray, büyük bir kilise ve çeşitli binalar inşa edilmiş  ve şehrin  en önemli görülecek kısmı. The Royal Palace (Kungliga Slotet) adındaki yaklaşık 600 odalı sarayın içerisinde birbirinden farklı birkaç müze mevcut. Giriş 150 kron yaklaşık 50 TL:Avrupa’nın en büyük sarayları arasında gösterilen bu saray gerçekten son derece ihtişamlı ve göz alıcı. Sarayın Gustav III’s Museum of Antiquities (III. Gustav’ın Antik Eşya Müzesi), Gamla Stan’ın tarihini görsellerle ve maketlerle anlatan Tre Kronor (Zaman Müzesi), The Treasury (Hazine Dairesi), The Armoury (Silah Deposu) vb. kısımları var, fakat bu kısımların her biri ayrı birer müze olarak tasarlanmış. Benim favorim burası, içinde kaybolabilirsiniz. Yapımında tam 8 milyon tuğla kullanılmış. Bu sarayın yanı sıra yine Gamla Stan adası üzerinde Storkyrkan Katedrali var. 1279 yılında inşa edilen bu katedralin içerisinde pek çok tarihi eser de sergilenmekte. Nobel Müzesi, yine Gamla Stan içerisindeki Alfred Nobel ve Nobel ödülleriyle ilgili her türlü görselin  sergilendiği bir başka müze. İsteyene o soğukta Nobel dondurması bile var, yiyebilirsen  🙂 Nobel müzesinin gezi saatlerini turizm danışma bürolarından alabilirsiniz. Turu kendileri saatli düzenliyor, kafanıza göre girip gezemiyorsunuz. Tura başlarken elinize rehber olacak şekilde bir kağıt veriliyor, inanamayacaksınız ama Türkçe liste var. Mutlaka listenize ekleyin ve hepimizin yaptığı gibi Orhan Pamuk’u o ödülü alırken o salonda hayal edip gurur duyun.. Nobel salonu yani Mavi salon diye geçmesine rağmen mimarın kırmızı tuğlalara hayran olmasıyla mavi yapmaktan vazgeçmesi sonucu sadece ismi Mavi Salon kalmış.  Ada üzerindeki bir başka müze ise The Royal Coin Cabinet; parayla ilgili her türlü bilgiyi ve materyali burada bulabilirsiniz. İlk paralar, dünyanın her bölgesinden madeni para ve banknot örnekleri, para yerine kullanılan başka materyaller vs. her şey bu müzede, müzede bulunan bir diğer stand da ise Osmanlı ve Türk paraları bulunuyor. The House of Nobility, yani “Asillik Evi” ise, adanın batı yakasında bulunan ve içerisinde çeşitli antik eşyaların sergilendiği, Avrupa mimarisine ait unsurların bulunduğu bir müze. 17. yüzyılda inşası tamamlanan bu binada bir de büyük toplantı salonu var.

stockholm

The Royal Palace’a giderken…

stockholm

The Royal Palace..

 

stockholm

Sıradaki durağım gözüken Storkyrkan Katedrali …

stockholm

Soğuktan donuyorum ama çaktırmıyorum 🙂

stockholm

 

Nobel Müzesine gidiyorum 🙂

stockholm

stockholm

İşte Nobel ödüllerinin dağıtıldığı Salon..

stockholm

Salondaki bu mozaik de Türk bayrağı ve Osmanlı motifleri de yer alıyor..

stockholm

 

The Royal Coin Cabinet (Para Müzesi)

stockholm

 

The House of Nobility (Asilik Evi)

 

stockholm

 

Gamla Stan’ın yine batı yakasındaki Posta Müzesi ise, postacılıkla ilgili hemen her şeyin bulunabileceği bir mekan, çok ilgimi çekmediği için girmedim, benim için posta demek postacı şaban demek 🙂 Gamla Stan’ın karşı yakasında ise, 1200’lü yılların sonunda inşa edilmiş oldukça eski bir kilise olan Riddarholmen Kilisesi mevcut. Kilise içerisinde yine pek çok tarihi eser sergilenmekte. Gamla Stan’ın hemen yukarısındaki ufak bir adada devasa parlamento binası ile The Museum of Medieval Stockholm (Ortaçağ Stockholm’u Müzesi) bulunmakta. Gamla Stan sokaklarında gezerken inanılmaz bir plakçı buldum; Pluggeo records, artık bir pikabım olduğundan her gittiğim şehirden bir plak alıyorum ve buradan bir Beatles albümü ile ayrılıyorum. Saniyede değişen , iliklerimi donduran, yüzümü felç eden, şemsiyemi ters eden soğuktan bahsetmiyorum 🙂 Şöyle söyleyeyim biran önce bitirip eve gitmek için kendimi Subway’de atıştırırken buldum, soğuk beni o kadar korkuttu ki. Stockholm’ün simgesi stortorget meydanında bir foto çekinmeden Gamla Stan’dan ayrılmıyorum tabii ki de. Bu tatilde selfie çubuğuyla ilk tanışmam ve ilk kaynaşmam gerçekleşti, resimlerde de gördüğünüz gibi İsveç halkı selfie çubuğuna çok alışkın değil 🙂

stockholm

Riddarholmen Kilisesi ‘ne doğru yol aldım..

stockholm

Yaklaştım..

stockholm

İşte bütün Stockholm resimlerine konu olan meydan..

stockholm

Plakçım:)

stockholm

Ne var ya selfie çubuğu kullanıyorum 🙂

stockholm

Gamla Stan sokakları..

Sıra Gamla Stan’dan yürüyerek geçebileceğiniz bir diğer ada olan Norrmalm; içerisinde bir çok müzeyi barındırıyor.  The Royal Opera House (Opera Binası) bunlardan bir tanesi. Museum of Mediterranean and Near Eastern Antiquities (Akdeniz ve Yakın Doğu Antikaları Müzesi), adından da anlaşılabileceği gibi Akdeniz ülkelerinden ve Yakın Doğudan getirilmiş antika eserlerin sergilendiği bir müze. Burada Kıbrıs, Yunanistan, Roma ve civarındaki yerlerden arkeolojik kalıntılar ve çeşitli eşyaları görebilirsiniz. The Museum of Dance (Dans Müzesi) ise dansında müzesimi olurmuş deyip geçtiğim için yorum yapamayacağım, bir damat halayını bilirim 🙂 National Museum (Milli Müze), İsveç’in milli sanat ve tasarım müzesi. The City Museum of Stockholm (Stockholm Şehir Müzesi), 17. yüzyıldan kalma bir saray ve içerisinde Stockholm tarihinin izlerini taşıyor. vay be Stockholm neydin ne olmuşsun cevabını buradan alabilirsiniz. Hamngatan Caddesi üzerindeki The Hallwyl Museum (Hallwyl Müzesi) ise Hallwyl ailesi için 100 yıl önce inşa edilmiş bir saray. Hallwyl ailesinin lüks yaşamına tanık olabilir ve sarayın odalarını gezebilir, koleksiyonlarını görebilirsiniz.

stockholm

The Royal Opera House (Opera Binası)

stockholm

 

stockholm

 

The City Museum of Stockholm (Stockholm Şehir Müzesi)

stockholm

Yürüyorum yürüyorum..

stockholm

stockholm

 

The Hallwyl Museum (Hallwyl Müzesi)

stockholm

Saatim kısıtlı olduğundan her şehirde yaptığım gibi bir tekne turu ayarlayıp, şehrin tadını en azından sıcak teknede çıkardım. 55 dakika süren Royal kanal turu en ideali. 185 kron ödedim, yaklaşık 60 tl.Abba’nın evini bile gördüm 🙂 Gezerken dikkatimi çeken, rehberin özellikle üstüne bastığı  Djurgarden bölgesinde bulunan Skansen Open-Air Museum (Skansen Açık Hava Müzesi) ve Skansen akvaryumu gidilmesi gereken yerler arasında. Yine bu bölgede bulunan Vasa Müzesi  1628 yılından kalma kraliyet Vasa gemisini görme fırsatı yakalayabileceğiniz güzel bir müze olarak  baya ünlüymüş. Tekne gezileriyle uzaktan da olsa bir şehri anlamanız mümkün, bu yüzden benim favorim.

stockholm

 

Turum başladı..

stockholm

stockholm

 

stockholm

Gidemediğim ama size tavsiye edebileceğim Swedish Museum of Natural History & Cosmonova (İsveç Doğal Tarih Müzesi ve Cosmonova) da bulunan  dokuz ayrı sergide yüzlerce fosil, pek çok balmumu heykel, elementler ve  hayvanlar, güneş sisteminden buzullara dair her şeyi burada görebilmek mümkün. Yine bu müzenin yanında yine bu civarda Bergius Botanic Garden (Botanik Bahçesi) bulunmakta. Brunnsviken Gölü etrafına kurulu bu bahçede  binlerce ağaç, çiçek ya da bitki çeşidini inceleme fırsatı var, doğa meraklılarının kaçırmaması gereken bir yer burası.

Stockholm’u tepeden izlemek isteyenler burayı kaçırmayın; Kaknästornet yani Kaknas Kulesi. Ankara’daki Atakule benzeri bir kule burası. Aslında TV ve radyo kulesi olarak kullanılıyor, fakat ziyaretçilere açık. Ericsson Globe, bir diğer adıyla SkyView, Stockholm’u tepeden izlemek isteyenler için bir başka fırsat. 130 metre yüksekliğe sahip bu kürenin tepesine yuvarlak bir kabin içinde çıkıyorsunuz. Yaklaşık 30 dakika süren bu küreye çıkış Stockholm Card ile ücretsiz, fakat çok sıra olduğu için ve bir defada alınacak kişi sayısı da sınırlı, beklemeyi göze alın. Son olarak, The City Hall ve kulesi, şehrin belediye binası. Binanın içini de bir müze olarak tasarlamışlar. 106 metrelik kuleye daracık merdivenlerden çıkıyorsunuz. Kulenin içinde heykeller ve en üstünde ise devasa çanlar sizi bekliyor, ayrıca demir parmaklıklar da. Parmaklıklar ardından manzara ama yine de Stockholm’un tam ortasında bu yükseklikten şehri seyretmek paha biçilemez. Merdivenlerden iniş ve çıkış için 10 dakika, kulenin tepesinde manzarayı seyretmek içinse 15 dakika veriliyor. Gamla Stan buradan hayli güzel görünüyor.

Tekne turumu bitirip taksiye atladım, biraz dinlenip donan Ayça’yı kurtarmam gerekiyordu. Taksi parası Ayça’nın kanını iyice dondurdu 🙂 Ama akşam yemeği için üzerine basa basa söylüyorum; Hamburger denince bende hayat durur, burada yediğim hamburger yediklerimin en iyisiydi, mutlaka ama mutlaka Flippin Burgers yiyin, yedirin 🙂 Yanında Besserweisser biranızı söylemeyi unutmayın.Tam iki tane yedim, dönünce acısı çıktı ama buna değerdi. Bir yeri yerlisiyle gezmek işte böyle bir artı, burayı hiç bir yazıda görme ihtimaliniz yok, sadece aycaninaynası’nda 🙂 Total fiyat 735 isveç kronu tuttu. Yaklaşık 250 tl yapıyor, işte düşünün bu sadece 2 kişi hamburger yemenin bedeli..

stockholm

 

İşte Flippin Burgers..

stockholm

 

Miss Hamburgerimiz hemde double 🙂

Cumartesi Stockholm bana güldü ve yağmuru soğuğu bırakıp güneşini gösterdi. Kungsholmene doğru yola koyulduk. Bu bölge de güzel havada keyifli bir yürüyüş yapabileceğiniz, kanal kenarında güzel bir Stockholm manzarasına karşı içkinizi içebileceğiniz bir bölge. Rålambshovsparken bölgenin en güzel parkı, şansınıza hava güzelse çimlerde uzanın, keyfinize bakın. Biz parkın kanal tarafında Mälarpaviljongen AB adında kanala sıfır, hatta kanalın üzerinde yüzen platformda yapılmış harika manzaralı kafe restorana gittik. Self servis içkinizi kendiniz alıyorsunuz, her yerinden manzara harika. Ben buraya bayıldım mutlaka listenize ekleyin. Şarabımı içer keyfimi yapar , güneşi kaybedene kadar otururum. Stockholm’de gün yüzü gördüğüm tek gün olduğu için bugünü ve bu mekanı çok seviyorum. Ayrıca havalı resimler için de adresiniz olabilir:) Karınları acıkan grup bir saniyelik bir kararın ardından yine kendilerini Flippin Burgers’e attılar. Allahım dönünce bir süre yemek yemediğime göre nasıl bir yemek yedim siz düşünün. Yemekten sıkılmayacağım tek şey hamburger 🙂

stockholm

 

stockholm

stockholm

Pazar günü her güzel şey çabuk biter diyorum ve kahvaltıdan sonra dönüş uçağıma doğru yol alıyorum. Kuzey ışıkları için yine geleceğim.. Her şey için teşekkürler Stockholm..