Aklında olmayan bir şehre bilet aldın mı hiç? Ya da fikrin olmayan bir şehre? Sırf ucuz bilet var diye 🙂 Evet ben aldım… Kopenhag hikayem uygun fiyatlı Pegasus bilet kampanyasıyla başladı. 2016 Ekim ayına tam 180 TL’ye bilet aldık 4 kız. Beklentimi sıfır tuttuğum için mi bilmem ama, hayatımda gördüğüm en klas, en kaliteli, en cool şehir. Tabii gittikten sonra, dünyanın refah seviyesi en yüksek ve en zengin şehirlerinden birisi olduğunu ve de yaşanılası şehirler sıralamasında 3. olduğunu duyunca hayranlığım kat kat arttı. Bilet almak tabii işin bir kısmı, Dünyanın en pahalı şehirlerinden birine gidiyorsun. Konaklama da en önemli ayrıntılardan biri. Dan Hostel uygun tatil ihtiyacımızı karşıladı, Hem fiyat makul, hem merkeze yürüme mesafesi, hem de (hostel olduğuna bakmayın) tuvaletler odalarda ve gayet güzel.. Öncesinde şehrin pahalılığı ile ilgili gözümüzü o kadar korkuttular ki kahvaltı kısmını yanımıza aldık, tabii bir sandvicin 100 TL olduğunu siz de duysanız aynısını yaparsınız bence 🙂 Tam 3 gece 4 gün gittik ve doya doya yetti, sakin sakin şehrin tadını çıkarttık.

19 Ekim 2016; ilk gün otelden çıkıp havanın durumuyla yüzleştim, “bana bir şey olmaz… üşümüyorum…” gibi tüm repliklerim intihar etti. Hava bizimkinden bir mevsim daha soğuk arkadaşlar. Yürüyerek City Hall Square’e gidip oradan Stroget sokağına geçtik. Burası Avrupa’nın en uzun arabasız sokağı olma özelliğine sahip, cıvıl cıvıl, alışveriş mağazalarının bulunduğu, işlek bir cadde. Saat akşamüstü vakti ve karınlar acıktı, Dünyadaki hamburger denemelerime bir yenisini eklemek için Cock’s & Cows’a gittik, rezervasyon yaptırmamışsanız epey bekleme garantiniz var, çünkü acayip kalabalık, ama buna değer mi değer. Yorgunluk ve soğuk bizi bıktırınca ilk gece evimize dönelim dedik. Gece soğuktan kızları bırakıp koşarak gittim otele 🙂

Kopenhag

Şu asalete bakar mısınız?

Kopenhag

Round Kulesi

kopenhag

Sonbahar bazı şehirlerde daha güzel…

 

20 Ekim 2016; güneş ilk defa yüzünü gösterdi bize ikinci gün, mutluluk bu olsa gerek… Psikolojinin kesin hava durumuyla alakası var. İlk durak 3. nesil kahvecilerden Original Coffee, mutlaka gitmelisiniz, benim favori şubem Illum’un içindeki şube. Manzarası da çok güzel. Kahvemiz Original ama kahvaltımız kendi götürdüklerimizden yaptığımız sandviç… Güne başladık ve madem hava güzel o zaman bugüne şehrin en önemli olayı olan bisikletle devam edelim dedik ve bisikletlerimizi otelimizden kiraladık. O gün bize park günü oldu. Bir şehir bisikletle bu kadar mı güzel gezilir ve keyifli olur, bunu yapmanız gerekenlerde bir numaraya oturtun. İlk durak Faelled Park, yerlere kadar uzanan dallarıyla muhteşem ağaçlar, acayip huzurlu banklar, karşısında hayallere dalabileceğiniz göller, uzun sonsuz çimenlerle benim favori parkım. İkinci park Orsteds, burası daha minik ama bir o kadar huzurlu. Üçüncü ve son park King’s Garden. İnanın parklara doyamayacaksınız. Parktan çıkıp ünlü deniz kızını görmeye gidiyoruz. Hikaye şöyle, denizde yaşayan 6 kardeş deniz kızı vardır, en küçükleri de en güzel olanıdır, sırası gelince yüzeyden insanları görmeye çıkar ve yakışıklı prensi görür, fırtına çıkıp prensin gemisi parçalanınca küçük deniz kızı prensi kurtarıp geri döner fakat aşık olmuştur. Su cadısına gider ve insan olmayı ister, ancak sesini vermesi karşılığından kabul edilir, eğer prensle evlenemez ise deniz köpüğüne dönüşeceği söylenir. Ve kız sesi olmadan karaya çıkar, prensle sadece arkadaş olurlar ve bu arada prens başkasına aşık olup evlenir. Deniz kızı kıyıda ağlarken kardeşlerini görür, Kardeşleri saçlarını su cadısına vermiştir, eğer deniz kızı da prensi öldürürse büyünün bozulabileceğini söylerler, fakat küçük deniz kızı prensi öldüremez ve bir deniz köpüğü olur. Masalın tiyatro oyununu izleyen Carlsberg ailesi veliahtı Carl Jacobsen oyundan o kadar etkilenmiş ki hemen heykelinin yapılmasını istemiş. Yüzündeki hüzün sizi de etkileyebilir ama gerçekten hikayedeki gibi deniz kızı küçük yani heykelde küçük; Kopenhag’a gidip görülmeden dönülmez bence… Sonraki durağımız bütün Kopenhag resimlerine konu olan Nyhavn bölgesi. Yani en turistik bölge ve fiyatlar ateş pahası, karnımız acıktığından bari pizza yiyelim dedik ve Venezia İtalyan Pizza’ya oturduk, Margarita pizza 150 TL civarında, uyarmadı demeyin 🙂 Ama mola iyi geldi, bütün gün bisikletle gezince acıkıyor insan. Fotoğraflarımızı çekinip yürüyerek Kopenhag sokak lezzetlerinin ve Contemporary müzesinin olduğu Trangravsvej’ye geçtik. Hangarın içinde onlarca sokak lezzeti bulunuyor, müthiş keyifli, dahası yemeklerinizi alıp kanal kenarındaki ücretsiz sandalyelerde manzaranın ve yemeğinizin keyfine varabilirsiniz. Otele gidip ufak bir kıyafet değişiminden sonra akşam yemeğimizi yemek üzere yola çıktık. Bu arada Kopenhag bir restoran cenneti. Tabii bunda dünyanın en pahalı ve en iyi Michelin yıldızlı restoranı Noma’nın burada olması, sayısız Michelin yıldızlı restorana ve acayip bir mutfağa sahip olmasının payı büyük. Bizim bu akşamki seçimimiz, orada yaşayan bir arkadaşımızın tavsiyesi, Den Lille Fede oldu. Şaraplı tadım menüsü seçerek kişi başı 300 TL civarına inanılmaz lezzetli yemekler yedik. Karnımızı doyurup, yemekten sonra ruhumuzu doyurmaya gittik. Kopenhag caz barlarıyla ünlü bir şehir aynı zamanda. Bu gecenin seçimi La Fontaine oldu ve gerçekten ruhumuzu doyurdu. Fiyatlar da gayet makul, mutlaka listenize ekleyin.

kopenhag

Original Coffee’nin manzarası 🙂

kopenhag

Kahvenizi içip, şehir manzarasının keyfini çıkarabilirsiniz…

kopenhag

Kopenhag muhteşem manzarası…

kopenhag

Bisikletle Kopenhag turu

kopenhag

Deniz Kızı

kopenhag

Nyhavn Meydanı

kopenhag

Sonbahar bazı binalara çok yakışıyor…

kopenhag

Trangravsvej’den manzara işte böyle… Yemeğinizi alıp, bir sandalye çekin…

kopenhag

Yemek değil sanat eseri…

21 Ekim 2016 ; Biraz yağmura uyandık bugün, yine 3. nesil kahve arayışımız ile Kent Kaffe Laboratorium’da bulduk kendimizi. Kendi çekirdeklerini kavuran bu şirin mekanı çok sevdik, kahvaltı bizden , kahve onlardan 🙂 Güzel bir kahve ile güne başladık ve ilk durağımız enfes Botanical park, büyülenmemek imkansız, bahçesindeki bankta benim için 10 dakika durup anda kalın. İçerisinde ziyaret edebileceğiniz bir botanik bahçe de bulunuyor ve inanılmaz güzel. Bir diğer önemli nokta, bu şehre aşık olma sebeplerimden en önemlisi, hayatımda gördüğüm en güzel müzelerin bu şehirde olması. Bayıldığım ve listemin bir numarası, mutlaka gidin diyeceğim The National Museum, uzun bir vakti ve eforu en çok hak eden yer. Keşke daha çok vaktim olsaydı da içeride daha çok takılabilseydim. İkinci sıramda Rosenborg Kalesi var; bahçesi, içerisinin muhteşem şekliyle korunması ile listeme hızlı bir giriş yaptı. Bir kart alıp aynı zamanda iki, üç müze ziyareti  yapabilirsiniz, çok daha uyguna geliyor. Hangisine gideceğinize karar verip bu kartlara bakabilirsiniz. Akşam yemeği için kararsız kalmıştık ve birçok seçeneğimiz vardı. Yolda yürürken gözümüze 2016’nın en iyi hamburgercisi seçilen Sliders takıldı ve içeri girdik. İşte her zaman planlı olmamak, bazen de akışa güvenmek gerekiyor. Yediğim en iyi hamburgerlerden biri diyorum ve başka yediklerimle kıyaslanamayacak kadar farklı, mini hamburgerler, üçlü seçenekler var. Benim favorim şarap soslu, ördek etli ve acı soslu olan… Yemekten sonra bir önceki günün ziyafetini bu gece de tekrar edelim dedik ve kendimizi Jazz House’un muhteşem müziklerine bıraktık.

kopenhag

Bazı Cortadolar çok güzel…

kopenhag

Şehir hareketli ama sakin ve cool…

kopenhag

Botanik Bahçesi, büyülenmemek elde değil…

kopenhag

Bazı penceler çok güzel…

kopenhag

The National Museum kalp ben…

kopenhag

Bazen durup öylece bakarsın…

kopenhag

Müze değil Alice harikalar diyarında…

 

22 Ekim 2016; güne bence Kopenhag’ın en iyi kahvecisi olan Coffee Colective ile yaptık, içtiğim en iyi Cortadolar arasında yerini aldı. Hatta çekirdeklerinden alabilirsiniz. Ben aldım 🙂 Bugünün en önemli olayı Christiania. Eşi ve benzeri olmayan bir bölge. İçeride koşmak, bağırmak ve fotoğraf çekilmek yasak. Tamamen kendi kurallarıyla yaşanılan, içerisinde esrar kullanımının serbest olduğu ve hiç bir polisin ya da hükümetin müdahele edemediği bu bölge kendi içinde özerk diyebiliriz. Hippi hareketinin yükseldiği zamanlara denk gelen 1971 yılında, anarşistler, sanatçılar ve hippilerin terk edilmiş kışlalara yerleşerek hayata geçirdikleri Christiania, bir başkaldırı hikayesi. Yaklaşık 35 hektarlık bir alan üzerine kurulu kasabanın hikâyesi, tel örgüleri söküp araziye giren insanların kışlaların içerisinde kendi evlerini inşa etmesiyle başlamış. Şu anda ise arazide yaklaşık 900 birey yaşıyor. Hükümetin kapatma girişimlerinde halk ayaklanmış. Yani burayı kapatmak artık imkansız halde. Geçimlerini uyuşturucu üretiminden kazanıyorlar. Kendi bayrakları ve para birimleri bile var ve en güzeli vergi yok 🙂  Girdiğiniz anda özgürlüğü hissediyorsunuz, muhteşem sokak grafitileriyle dolu bu bölge Kopenhag yolcularının mutlaka uğraması gereken bir yer, çünkü dünyada bir örneği yok. Karnımız acıktı ve kendimizi 1870 yılından beri yaşayan efsane Kopenhag’ın en ünlü pastanesi La Glace’de bulduk. Muhteşem tatlılardan benim tavsiyem tartları ama hepsi denemeye değer. Bu arada Kopenhag bir plak cenneti, meraklılarına duyurulur, ben de koleksiyonuma bir Beatles plağı hediye ettim. Benim aldığım dükkan Route 66. Ama Second Beat Antikvariat ve Sound Station da favorilerim arasında. Bu akşam yemeğinin kazananı ise yine bir İtalyan oldu 🙂 Gran Torino bizim yoldan geçerken mekanı beğenip rezervasyon yaptırdığımız bir yer. Ama lezzet olarak muhteşem değil. Era Ora bu konunun Kopenhag’da ki en iyisi. Biraz pahalı ama şansınızı ondan yana kullanın.  Son gece barımız ise Library Bar oldu. Kırmızı halısı, muhteşem müzikleri ile sanki bir film sahnesinin içerisinde gibisiniz. Tam otele dönerken Tivoli Bahçelerinden geçiyorduk, tellerden içeriyi inceledik, kapıda bilet almakla almamak arasında düşünürken görevli birden kapıları bize açtı, bilet almadan içeriye girdik 🙂 Burası 1843 yılında kurulmuş bir eğlence parkı, Disneyland’ın bile buradan esinlenildiği söyleniyor. İçerisinde kafeler, açık hava tiyatroları ve büyükçe bir lunapark yer almakta. Tivoli Bahçeleri’nin içinde çok çeşitli ağaçlar ve çiçekler bulunyor… Yaz ayları boyunca birçok eğlence gösterisinin düzenlendiği bu ünlü parkta konser meydanı ve Disneyland benzeri bir lunapark mevcuttur. Burası senfoni konserleri, pandomim gösterileri, bale gösterileri ve havai fişek şovları ile eğlence ve coşkunun birleştiği adrestir.

kopenhag

İşte karşınızda Christiania…

kopenhag

Çaktırmadan çektiğimiz fotoğraflar içeriden…

kopenhag

Hayal dünyasının güzelliğine bakar mısınız?

kopenhag

Hele bir de sonbahar olursa…

kopenhag

Bir tatlıdan fazlası La Glace…

kopenhag

Tivoli Garden…

kopenhag

Cadılar Bayramına denk gelmek…

kopenhag

Her yer masal gibi…

23 Ekim 2016; Sadece bir yarım günümüz var ve ilk önce kahveyle başlıyoruz, Forloren Espresso bugünkü seçimimiz. Sonrasında kendimizi Stroget sokağına atıp kalan vaktimizi alışveriş yaparak geçiriyoruz. Havaalanına otobüs, tren ve metro seçeneklerinin hepsi ile gidebilirsiniz. Biz metro ile 15/20 dakika civarında havaalanına ulaştık. Aklımda güzel hikayelerle, önyargımın dağılmasıyla, listemin ilk sıralarına giren bu şehri hepinize canı gönülden tavsiye ediyorum.

 

Yazı okumayı sevmeyenler için listemiz;

1- En iyi 3. Nesil kahveciler; Coffe Colective,  Original Coffee, Kent Kaffe Laboratorium, Forloren Espresso , Cub Coffe Bar, The Living Room, Roast Coffee,  Next Door Café. Copenhagen Coffe Lab

2- En İyi Pastane Tatlı ve Kafeler ; La Glace, Paludan Bog Café, Café Norden, Bevar’s Café,  Republikken, Waffle sevenler için Vaffelbageren .

3- En İyi Yemek;  Hamburger Cocks&Cows, Sliders, Ördek etinden Hamburger için Duck İt, Torvehallerne’de ve Trangravsvej’deki sokak lezzetleri. Pizza Huset en iyi pizzacısı şehrin. The Union Kitchen brunch için ideal.

4- En İyi Restoranlar; Dünyanın en iyisi olduğundan aylar öncesinden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor ve aşırı pahalı olduğunu belirterek yazıyorum Noma, Den Lille Fede, Kadeau, Kiin Kiin, Gronbech  Churchill, AOC, Era Ora Overgaden ,Restaurant Fiat, La Veccia, BRDR Price, Formel B Vesterbrodage 182, La Sommelier Bredgade, Restaurant Paustian, Le Le Nha Hang, Lille Apotheket, Mood Food, Salotto 42.

5-  En İyi Barlar;  Jazz House, The Libraray Bar, La Fontaine, Kind Of Blue, The Standart, Bobi Bar.

6- Gezilecek Yerler ve yapılacaklar ; City Hall Square, Stroget sokağı, Nyhavn bölgesi, Chiristiania bölgesi, mutlaka bisiklet kiralayın, Küçük Deniz Kızı Heykeli, Kanal Turu. Kuzey Avrupa’nın en büyük akvaryumu Kopenhag Blue Planet’i meraklıları için yazıyorum.

7- Parklar; Tivoli Bahçeleri, King’s Garden, Botanik Bahçeleri, Frederigsberg Garden, Vestre Cemetery, Kalvebod Faelled, Orstedsparken.

8- Müzeler: Amelienborg Sarayı, Kopenhag Opera Binası, Church of Our Savior, Christianborg Sarayı, Copenhagen National Museum yani Ulusal Müze, Louisiana Müzesi, Ny Carlsberg Glyptotek, Frilandsmuseet açık hava müzesi, Kronborg Kalesi, Rosenborg Kalesi, Frederiksborg Kalesi.