Amsterdam ikinciye gittiğim ilk Avrupa şehri. İlk gezimde annem ve bir grup tur ile gezdiğimiz için ve Amsterdam da sadece 1,5 günümüz olduğu için çok da bir şey anlamamıştık. Aklımda kalanları yapmaya, eğlenmeye, keyif yapmaya ve özgürce dolaşmaya tekrardan gittim. Kış tarifesi 04/12/2015 tarihi için Onurair’dan gidiş dönüş 240 tl’ye yani bedavaya uçak biletimizi aldık. Cevo kankim, bildiğiniz üzere Beyrut tatilimin bana hediyesi 🙂 Özgürlüğe uyum sağlamak için konforuda bir kenara bırakıp sadece bir kol çantasıyla yaptık bu tatilimizi; ne giyeceğim derdi yok, valizi otele bırakma derdi yok, valizle son gün dolaşma derdi yok, elimi kolumu sallaya sallaya Amsterdam keyfi var… Otelimizi Vondelpark’a yakın Park Plaza Vondelpark; şehrin gürültüsünden uzak ama bir o kadarda şehre yakın. 2 gece 800 tl toplam fiyat. Ben gayet memnun kaldım. Gittikten sonra öğrendiğim Not Hotel şiddetle tavsiye edilir, oda seçenekleri bir tren vagonu ya da kütüphane içine gizlenmiş bir oda şeklinde 🙂 Eğer gitmeden bilgim olsaydı kesinlikle bu oteli seçerdim. Fiyatı da gayet uygun.

Havalimanından indiğiniz anda bir tren bileti ve yaklaşık 20 dakika süren 4,10 eur luk bir ücret karşılığı yolculuğunuz sizi merkez tren istasyonuna kadar getiriyor. Kışları hava dört buçukta kararıyor. İlk gün kendimize ayırdık, keyif yaptık, dolaştık. İlk durak  Leidseplein benim en sevdiğim meydan 🙂 Hava buz, ama umrumuzda değil, meydanda takılıp milletin dedikodusunu yapıp, saatlerce güldük 🙂 Meydandan bir waffle alıp, irish Pub da harika bir köşe edinip, hem dedikodumuza kaldığımız yerden devam ettik, hem ünlü Hollanda birası heineken tadımı yaptık, hem de ısındık 🙂 Bira 5 eur. Karnımız acıkınca köşemizi bırakıp wog to walk noodlecıya gittik, bunlardan baya var, hem lezzetli, hem karın doyurucu hem de 2 kişi toplam 25 eur. Yorulan ayaklarımız bizi otele götürdü 🙂 Otelimize Vondelpark’ın aşağı tarafı yürüken farkettik ki bu bölge tam bir Nişantaşı, acayip kaliteli restoranlar ve kafeler var, tabi bu da bir tercih. Biz şehrin pisliğinin içini tercih ettik, Nişantaşı nasılsa bizim 🙂

amsterdam

Amsterdam  Güneşi Gördüm..

Güzel bir uykunun ardından sabah uyanıp Vondelparkın içinden yürüyerek merkezde harika bir kahvaltıcı olan Koffiehuis  De Hoek’e gittik. Hollanda kahvaltı yönünden zengin bir şehir, mutlaka gönlünüze göre bir seçenek bulabilirsiniz. Özellikle krepler kafa açıcı derecede güzel 🙂 2 kişilik kahvaltı 26 eur.  Kahvaltının ardından hemen yakında bulunan ilk gezimde göremediğim Anne Frank müzesine gittik. Anna Frenk ve ailesi Almanya’dan bir yolunu bulup Hollanda’ya yerleşir. Babası Yahudilerin yasaklarından dolayı kurduğu şirketin başına bir arkadaşını getirir ve yaşamaya başlarlar. Hitler’in Hollanda’ya girmesiyle aile sekreterlerinin yardımıyla babanın işyerinde tam 2 yıl boyunca gizlenerek yaşarlar. 2 yılın sonunda yakalanıp toplama kamplarına gönderilirler. Anna ve ablası tifüsten ölür, sadece baba kurtulur ve kızının 2 yıl boyunca yazdığı günlüğü bulur ve defalarca okuyup en sonunda yayınlatmaya karar verir. Dünyada 60 dile çevrilmiş ve en çok satanlar listesine girmiştir. İşte bu müze bu 2 yıla tanıklık etmiş yerde geçiyor. Uzun bir kuyruk var her zaman önünde ama yılmayın  🙂 Müzeye giriş 9 Eur. Müzeden çıkıp sokaklara daldık, çiçek satışlarının yapıldığı çiçek pazarı Bloemenmarkt’a doğru yol aldık. Fotoğraflamızı çekinip, Rembrant meydanına devam ettik, gayet keyifli ufak kafelerin bulunduğu bu meydanda ayrıca yılbaşı pazarı vardı. Yeni durak Leidseplein de tarihi bir binada yer alan, içinde sinema, tiyatrı salonu ve harika bir kafe bulunan De Balie.  Verkeerd kahvesi tam bana göre bol sütlü ve harika bir spesiyal. Dinlendik ve tabi ki acıktık. Bir şehirde güzel hamburger varsa biliyorsunuz ki bende varım 🙂 The Butcher listeme üst sıralardan girmeyi başardı. İçerisi küçücük, hamburgeri ye git kafasında tasarlanmış. Albert Cuypstraat da yer alıyor. Geceleri bizdeki gizli kalsın mantığında, gizli vip bir barı var ve bu aralar Amsterdam’ın en popüler mekanı olduğunu söyleyebilirim. Karnımız doydu iki kişi 26 eur ödedik. Rijksmuseum ile Van Gogh müzesi arasındaki meydan en çok turistin olduğu meydanlardan biri, neden diyeceksiniz Iamsterdam yazısı tam burada bulunuyor, tabi boşluk bulup fotoğraf çekinmeyi başarabilirseniz. Hiç kasmadım, turistik poz sevmiyorum 🙂

amsterdam

Vondelparkı dinliyorum gözlerim kapalı 🙂

amsterdam

Voldelpark’da ki kayıp eşyaların bırakıldığı köşe..

amsterdam

Ayça İn Vondelpark..

amsterdam

Koffiehuis  De Hoek’de krepli enfes kahvaltı tadından yenmez..

 

amsterdam

Rembrant Meydanı..

amsterdam

 

Rijks Museum’a sırtımı verirken haberim yokmuş gibi çekermisin 🙂

amsterdam

The Butcher ve bu hamburger inanın bir harika..

Yeni takıntım plak ve plakçılar, burada aldığım fiyatın 3 de birine alabiliyorum. Yürürken tesadüf eseri bir cennete düştüm. Rare Records Buy And Sell dükkanın adı, Leidseplein meydanına çok yakın. 3 tane plak aldım, biri bedava. Plakçının sahibi Jan bana Grease plağını hediye etti, sırf kabında yırtık var diye 🙂 Kendisi grubuyla beraber İstanbul, İzmir ve Ankara da rahmetli Barış Manço ve Erkin Koray’la sahne almış. İçeride Erkin Koray plağı bile var 🙂 3 plağa 17 eur verip musmutlu ayrılıyorum.. Ufak mağaza turları ve Red light uğramasından sonra akşam yemeğimize doğru yola devam. The Duchess W hotelin bünyesinde ama karşısındaki tarihi binada bulunuyor ve şu anda en popüler restoran, rezervasyonunuzu önceden yapın, içeride sadece 2 saat durabiliyorsunuz. Yemekler inanılmaz, eti, makarnası ve istiridye içindeki istakozu muhteşem. Fiyatlar çok uygun değil, bir kadeh şarap 7 eur en ucuzu buydu, çok yemezseniz 50 eur ya çıkarsınız 🙂 Restoranın kapısındaki arkadaş hoşgeldiniz diye karşıladı bizi ve W Hotelin terasında bulunan Mr Porter’a uğramamız gerektiğini söyledi, tabi bizde söz dinledik ve uğradık, ama bir içki içip aklımızdaki diğer mekana doğru ayrıldık. Son durağımız Hiton Otelin terasında bulunan Sky Lounge, bütün Amsterdam ayaklarının altında, sıra var ama mutlaka bir masa ayarlanıyor. Bira 6 eur, şarap 9 eur, fiyatlarda öyle bir mekan için gayet makul bence 🙂 Tramvaylar baya geç saatlere kadar çalışıyor ve biletlerini içeriden alabiliyorsunuz. Tek yön 2,90 Eur. Yürümeye hali kalmayan gençlik 10 numaralı tramvay ile otelin yolunu tutar. Gece bitti, biz bittik ama Amsterdam bitmedi 🙂

amsterdam

The Duchess’in muhteşem lezzeti..

amsterdam

The Duchess..

Son gün bir sabah kahvaltısı ve bir kahve için vaktimiz var, hemen yola koyulduk. Bagels and Beand kafeler notlarımdaydı zaten. Baget ekmeklerin içine Hollanda peyniriyle harika sandviçleri var.  Mozeralla ve pesto soslusunu da denemenizi tavsiye ederim. Uçak öncesi son bir kahve de içelim derken kendimizi Cafe De Zwart’da bulduk. Çok minik tatlı bir meydan da,  Heisteeg ve Spuisstraat caddelerinin kesiştiği yerde bulunuyor. Öğrendik tabi, tadını da sevdik; Verkeerd kahvesi bizim kahvemiz oldu 🙂 Merkez istasyona doğru yol aldık ve tabi ayrılmadan müthiş patatesinden alıp tok karnımıza da olsa yedik 🙂

amsterdam

Her sokakta melek kanatları vardı 🙂

amsterdam

Amsterdam’da son kahvaltı 🙂

Kış tarifesi böyle , yaz tarifesi için Hollanda yazım eşlik etsin.

Toplamda Amsterdam da Ayça’ya göre  ne yapmalısınız:)

1- Kahvaltı için; Koffiehuis  De Hoek, Bagels and Beand , Letting, De Bakkerswinkel Vedat Milör’ün de tavsiyesi, Çiçek pazarı manzaralı kahvaltı için Studio 2, Theater Cafe Mozaiek, Leidsestraat’ta ki şubesi en iyisi B&B Lonchroom, Patisserie Holtkamp tatlı ve tuzluları inanılmaz başarılı, En meşhur Butter Cake denemesi için adres Patisserie Kwekkeboom.

2- Kafeler ; Cafe American en eskilerinden biri, De Balie benim favorilerimden , Cafe De Zwart ,ahşap dekorasyonları ve elmalı tartları ile ünlü olan Eet Kafelerden birine ve kanala el sallayıp mis gibi manzarayla terasında keyif yapmak için Cafe De Jarel’e uğrayabilirsiniz. Atıştırmalık en iyi patatesçi Vlaams Friethuis, soslarıda muhteşem..

3- Akşam Yemeği The Duchess şu anda en popüleri 🙂 Atıştırmalık patatesçiler, Wog to Walk Noodle ucuz yöntem, The Butcher Hamburgerde yeni bir çağ, Castell restoran et ve şarapları çok iyi Leidseplein’e paralel bir sokakta, Burger Fabriek hamburger , patates ve hot dogları muhteşem Rembrantpletien’e 50 mt mesafede,

4- Müzeler; Anne Frenk, Van Gogh, Rijks Museum ve Madamme Tussauts müzesi.

5- Yapmadan Dönmeyiniz;  Kırmızı Fener Mahallesine (Red Light District)’de bir tur atmadan,  Amstel nehri kenarında bulunan tek Yel değirmen evini görüntemeden , Meraklılarına Henri Willig Peynir fabrikası peynir tadımı yapmadan , Dam Meydanında bir tur atmadan , Leidseplein meydanında oturup geleni geçeni seyredip, sokak çalgıcılarının müziklerini dinlemeden , Kanal turu yapmadan, Vondelpark’da  yaz ise çimenlerde keyif, kış ise güzel bir yürüyüş keyfi yapmadan ve Rembrant meydanındaki kafelerde keyif yapmadan, dondurma severler için Ijscuypje’de dondurma yemeden, geleneksel Hollanda sokak lezzetlerinin kralı Stubbe’s Haring de çiğ haring balığı yemeden, en eski Coffieshop Grey Area’ya uğramadan , bit pazarı severler için Waterloopolein şehir merkezie 10 dakika mesafede uğramadan, Kaliteli mağazalar ve kafeler için P.C Hofstraat caddesinde dolaşmadan ve Sky Lounge da Amsterdam manzarasına karşı içkinizi içmeden Amsterdam’dan dönmeyiniz. Ve son olarak Bir çay bir kek keyfi seçimini de size bırakıyorum.

6- Outlet isteyenlere Outlet Roermond Amsterdam ile Dusseldorf arasında bulunuyor ve oldukça güzel markalar var.

Herkesin yolu bir kere Amsterdam’dan geçsin :))