Otobüsle Selanik Bitola/ Ohrid’e devam ediyor:) Daha bitmedi bitti mi sandiniz 🙂 O otobüs bizi pert edene kadar dolandı, Makedonyalara kadar gittik. O zamanlarda Elveda Rumeli diye bir dizi çekiliyor, biliyorsunuz dizi Nerede çekilirse oraya gitmek farz oluyorAy bize olmaz mı tabii ki de oldu. Tam da yazımı yazarken annemle babamın whatsapi keşfiyle sarsılıyorum 🙂 Nerede kalmıştık? Otobüs gittikçe daralmalar geliyor, ama uyuzluk bizde Annem gibi sorsan nerelisin diye, iki muhabbet etmiyorsun 🙂 Havanız kime acaba?
Bir grup insan ve biz kendimizi Makedonya’nın ikinci büyük şehri olan Bitola’nın (diğer adı da Manastır) kollarına atıyoruz. ikinci en büyük şehri ama nüfusu 100.000, yani düşünün yalovam daha büyük :)) Burası da yürüyerek kolaylıkla gezebileceğiniz hatta iki saate kolaylıkla bitirebileceğiniz bir yer. Hepimiz derslerden hatırlarız Atatürk’ün hayatını anlatırken lise eğitimini “Manastır Askeri İdadisinde” tamamlamıştır diye. İşte o lise bu şehirden adını alıyor.
Gezmeye önce Eski pazar bölgesinden başlayabilirsiniz. Bitola’nın 1382 ile 1912 yıllarında yani tam 530 yıl Osmanlı’nın egemenliğinde kalmış olmasının etkileri çarşıda hemen kendini gösteriyor tabi ki. Çarşıda Osmanlıdan kalma, Osmanlı mimarisi yapısında, büyük kepenk ve eski işlemeli 86 adet dükkan bulunuyor. Çarşının tam ortasında yıkık minaresi ile bir Camii duruyor. Alınacak hiçbir şey yok öncelikle onu söyliyim 🙂 Ben bile alacak bir şey bulamadıysam siz hiç bulamazsınız..

bitola
Eski Pazar
Bitola manastırı; şehre ismini veren ve Mustafa Kemal’in 1986 yılında ilk kez Selanik’ den ayrılıp okumaya gittiği bu yapı şu anda müze olarak korunuyor. Girişinde tarihini anlatan tabloda, Atamızın resimleri de var, tabii insan kendini tuhaf hissediyor. Şehirde üç önemli camii var; camilerden bir tanesi Mimar Sinan tarafından projelendirilen Haydar Kadı Cami, diğer ikisi Yeni Cami ve İshak Bey Cami. Kentin içerisinde küçük tarihi bir postane var ziyaret edebileceğiniz. Ve son olarak iki tane de gezebileceğiniz tarihi kilisesi var; St Dimitrie ve St Bogorodica kiliseleri. Gezilecek yerler bitti.
Bitola Manastırı
Yeni Camii
Kendimizi şehrin bence en güzel caddesi olan Shirok caddesine attık. Sağlı sollu çok güzel kafeler var. Bu sokak üzerindeki binalar tarihi; ancak burası eski çarşı ile kıyaslanınca tabi ki yeni kalıyor. Markalı dükkanlar veya kafeteryalar eski binaların içinde yeni yüz olmuşlar. Fiyatlar süper, Makedonya’da fiyatlardan dolayı baya bonkör olabilirsiniz:) Kendimize bütün menüyü söyleyip zenginliğimizin tadını çıkarttık :)) Caddenin sonuna yürürseniz araç trafiğini geçip caddeyi aşağıya kadar bitirdiğinizde bir çok insanın bir araya toplandığı şehir parkına ulaşıyorsunuz. Dragor Nehri kenarında rahatlayabilirsiniz. Yol boyunca oldukça güzel yapılar ve kafeteryaların arasından geçeceksiniz. Yaz aylarında Manastır’a giderseniz bir çok müzik festivalinden birine denk gelebilirsiniz, Neredeyse bütün yaz müzik festivalleri düzenleniyor. Ancak bir kafede takılacak kadar zamanımız olduğundan otobüse atlayıp tatilin en güzel durağı olan ve gece konaklama imkanı olduğundan dolayı sırtımızın yatak gördüğü Ohri’ye doğru yol aldık 🙂
Ohrid; Unesco Dünya mirası listesine alınan, Avrupa’nın en eski, en derin ve berraklığı ile dördüncü göl olan kendi deyimleri ile ”mavi inci” Ohri gölünün kenarına kurulmuş, şirin mi şirin , yemyeşil bir tatil beldesi. Ohrid 1395 yılında Osmanlı imparatorluğuna dahil edilmiş ve bu sayede şehirde Osmanlı mimarisine rastlamak mümkün, ayrıca şehirde 10 adet camii ve 1 adet tekke bulunmaktadır. Ve şehirde 40 adet kilise var, bunun bir sebebi ise Mekedon devletinin kurucusu Çar Samoil’in yılda kaç gün varsa o kadar kilise inşa etmesiymiş, tabii günümüze kalan 40 tanesi. Diğer bir sebebi ise 10.yy da patriklik merkezi olması ve 1767 yılına kadar bağımsız başpiskoposluk olmasıymış. Beni şaşırtan ufak bir dipnot Kiril alfabesi burada doğmuş 🙂
Şehrin Meydanı
Ohrid bana Makedonyayı sevdiren şehir desem yalan olmaz. Tarihi açıdan da çok zengin bir şehir. Turumuza ilk Mekedon devletinin kurucusu Çar Samoil’in adını taşıyan Şehir kalesinden başlıyoruz, manzarası harika. Yakınında bulunan antik tiyatro MÖ 3.yy ‘a kadar dayanıyormuş. 4.000 kişilik oturma kapasitesi olduğunu düşünürsek baya büyük bir tiyatro. Eski yıllarda herkesin isimlerini taşıyan oturma yerleri varmış, bazı isimler şu anda bile gözüküyor. Romalılar döneminde (nedense hiç şaşırmadım) arena olarak kullanılmış 🙂 Günümüzde ise etkinlikler düzenleniyor, hatta biz oradayken güzel bir konsere denk geldik.
Antik Tiyatro
Güzeller Güzeli Ohrid
Sveti Jovan Kilisesi
Makedonyalı yönetmen Milcho Manchevski‘nin defalarca izlediğim filmi Yağmurdan Önce, savaşı en iyi anlatan filmlerden bence. Filmin merkezindeki mekan olan 13. yüzyıldan kalma Sveti Jovan Kilisesi Antik tiyatronun hemen yakınında bulunuyor. Buradan da manzara müthiş. Şansımıza içeride bir kilise düğünü vardı. Seramoniyi izleyip göle karşı havalı fotolar çekilmek üzere bahçeye çıktık.
Havalı fotoğraf dediğin bu mu diye dalga geçmelerinizi duyar gibiyim :))
Şehrin dar sokaklarından, Safranbolu havasını andıran evlerinin önünden geçerek Eski çarşısına vardık. Bitola’dan sonra bu çarşı gayet güzel geldi bana. İncisi meşhur bu şehirden bir takı alabilirsiniz. Zira annem olsa kesin almıştı. Ben turistik gezilerde alışveriş yapmayı pek sevmiyorum 🙂 Ay ne kadar yalan :))) Her çarşının bir sonu vardır dostlar. Bu çarşının sonunda da bir Ulu çınar ve camii bulunmakta.
Şehrin Dar Arnavut Kaldırımları
İnciler çeşit çeşit..
Tarihi Çınar
Sırada Eski şehrin içindeki kağıt üretim atölyesi var. İlk kağıt üretildiği dönemde nasıl kağıt yapıldığını ve ilk matbaa örneklerini görme şansınız olabilir. Kendinize bu kağıtlara basılmış bir minik hediye de alabilirsiniz.
Kağıt Atölyesi
Göl kenarında çok güzel kafeler var. Ufak bir mola verip otelimizin yolunu tutuyoruz. Düşünsenize koca gezide bir tek bu şehirde kaldık, yatak yüzü gördük, Allahım sen büyüksün.. Otelimizde çok güzeldi, göl kenarında bulunan Belverede Hotel. Kesinlikle tavsiye ediyorum, konforu, kahvaltısı, manzarası ve fiyatı gayet uygun :)) Bir güzel dinlenip, giyinip insana benzedikten sonra akşam yemeğimiz için otelden ayrıldık. Kaneo Restoran harika bir seçim oldu. Balıkları harika. Ohri nehrinde balık avlamak yasak, sadece Belvica adı verilen bir balık türü avlanabiliyor. Ve bu eşsiz lezzet için Kaeno harika bir seçim. Yanında yöresel lezzet susuzda içilebilen üzüm rakısı. Marka olarak Jolte’yi tercih etmekte fayda var. Ay şu anda kendimden utandım sanki çok rakı bilgim varmış gibi yazıyorum ya bu rakıyı da içmedim, ağzıma da rakı sürmem :)) Ama notlarım sağlam :)) Harika bir akşam yemeği sonrası geceleme otelimizde geyiğiyle günü kapatıyoruz..
Ohrid’ de güne uyanmak inanılmaz güzel ve keyif verici. Sahilde gün ışığında muhteşem bir yürüyüş yapabilirsiniz. Yaz aylarında giderseniz göle girip, güneşlenebilirsiniz. Suyunun berraklığından bahsetmiştim sanırım. Güzel bir uyku ve yatak yüzü gören masum ayça güzel bir kahvaltıdan sonra yine o otobüse biner ve İstanbul’a doğru yola koyulur :))
Güle Güle Ohrid…