3 Kardeş macera dolu Amerika gezimiz tüm hızıyla devam ediyor. 9 gün New York da yorulan gençler Washington’a doğru  10. gün arabayla yola çıkarlar. Teknoloji harikası navigasyon bizi tamda evin kapısına kadar getirdi. Yalova’dan çocukluğumun beraber geçtiği neredeyse 30 yıllık arkadaşım Ergün ve bize kocaman gülümseyen oğlu Ardayla kapıyı açtı. Washington’a 15 dakika mesafede bulunan Bethesda tam Amerikan filmlerinden fırlamış görüntüsüyle, az sonra bisikletli bir çocuğun gazete fırlatmasını bekletiyor insana. Bunu direk sorduk 🙂 Evet dağıtıyormuş. Evler tek katlı, kocaman bahçeleri var, yollar geniş, ses yok ve her yer yemyeşil. Selin’in harika bir bahçede, hazırladığı harika bir öğlen yemeğiyle karınlarımızı doyurup, yabancı memleket duygumuzdan uyanıp, Ardanın oyunlarına bıraktık kendimizi. Türkçe konuşan misafirlerin geleceğini duyunca oldukça sevinmiş. 1 gece 2 günde ne kadar çabuk hareket edersek o kadar çok yer göreceğimizi düşünerek, bahçede harika bir yemeğin ardından hemen yola koyulduk.

washington

Şimşeklerle Öğlen Yemeği..

Washinton Amerika’da bir eyalete bağlı olmayan, Colombia bölgesinde bulunan, özerk bir yapıya sahip tek şehirdir. Açıkçası Washington benim favori şehirlerimden, yaşanılası, kaliteli, yeşil ve sakin. Gezimize arabamızı otoparka bırakarak  Potomac nehir kıyısından başlıyoruz. Nehir kıyısı tam bir tatil havasında, harika kafeler, yürüyüş yolları ve keyif yapan insanlarla dolu. Biz de bu keyifli yoldan yürümeye başlayıp, hemen hemen bütün gezilecek yerleri içerisinde barındıran ”The National Mall” adlı alana doğru yola koyulduk.  The National Mall, içerisinde Capitol, Reflecting Pool, Lincoln Memorial, Washington Monument’in ve parkların bulunduğu geniş bir alan.

İlk durağımız; Linclon Memorial. 13 yıllık bir çalışmanın ardından 1922 yılında bitirilmiştir. Yapının girişinin hemen solunda bir yazıt var. Bu yazıtta Lincholn’ün Gettyburg iç savaşından sonra yaptığı konuşması yazılıdır. Konuşmada; ”Özgürlüğü düşleyen ve kendini ”bütün insanlar eşit yaratılmıştır”  sözüne adayan bir millet için ölenleri anmıştır. Ayrıca Martin Luther King’in tarihe geçen ”bir hayalim var” ile başlayan konuşması da bu merdivenlerde yapılmıştır. Her yıl 4 temmuzda burada muhteşem gösteriler düzenlenmektedir. Biz anıta çıkıp karşısından Reflection Pool manzarasının fotoğrafını çektik. Dış kısım yunan tapınaklarını andıran bir mimariye sahiptir. 5 dolarlık banknotun bir yüzünde anıt, diğer yüzünde ise anıtın içinde bulunan  Lincholn’ün portresi bulunmaktadır. Anıtın tam karşısında bulunan havuz 700 metre uzunluğundadır. Havuzun bir ucunda Lincholn Anıtı, diğer ucunda ise Dikilitaş bulunuyor, adını da Dikilitaş’ın havuza yansıyan müthiş görüntüsünden alıyor. Muhteşem yansımasıyla havuza adını veren ADB başkanı George Washington anısına yapılan Dikilitaş 169 metre uzunluğunda, Dünyadaki en uzun dikilitaştır. Yapımına 1848 yılında başlanmış ve 36 yıl sürmüştür.  İç kısım bir çok ülkeden ve önemli şahsiyetlerden bağışlanan taşlarla süslenmiştir. Bizden de Sultan Abdülmecid’in tuğrasıyla beraber gönderilen, Türk hat sanatının en büyük isimlerinden biri olan Kazasker Mustafa İzzet Efendi tarafından hazırlanıp Amerika’ya gönderilen taş anıtta bulunmaktadır. Zirvesindeki gözetleme kulesine de ister asansörle 70 saniyede , ister 900 basamağı kendiniz çıkarak ulaşabilirsiniz.  Şehirdeki bütün heykeller dikilitaşa bakıyor. Parkın içerisinden devam edip Amerikan Kongre Binası’na dışarıdan bakıp fotoğraflayıp parktan çıkıyoruz. Binanın içine ücretsiz turlar yapılıyormuş, fakat biz zaman kısıtından giremedik. Binanın göle bakan merdivenlerinde ABD başkanlarının yemin ettiğini hatırlarsınız. 2008 yılında Obama yeminini hatırlayanlar vardır mutlaka. Parktan devam ederken ikinci Dünya savaşına katılan ABD askerleri adına 2004 yılında yapılan anıt, 48 eyalet, 7 federal bölge ve Colombia bölgesi arasındaki birliği sembolize eden 56 granit sütün ve ortasında su fışkıran havuz yer almaktadır. Bölgede Vietnam savaşında ölenler için yapılan Vietnam Veterans Memorial, Roma’da ki Pentheon’dan esinlenerek yapılan Jefferson Memorial, 1964 yılında Nobel barış ödülünü kazanan Martin Luther King Dünya genelinde şiddet karşıtı ve ırksal eşitlik görüşleriyle tanınır ve ölümünden 9 yıl sonra ABD başkanı Jimmy Carter tarafından kendisine Başkanlık Özgürlük Ödülü verilmiş ve 1986’dan beri her yıl ocak ayının üçüncü pazartesileri onun günüdür ve adına yapılan Martin Luther King Memorial da görülmeye değer yerler arasındadır.

washington

Lincholn Memorial

Washington Monument and Reflecting Pool

Reflection Pool ve Dikilitaş..

washington

Amerikan Kongre Binası, Capitol..

 

washington

Vietnam Veterans Memorial..

 

washington

Roma’da ki Pentheon’dan esinlenerek yapılan Jefferson Memorial.. Bazı yerler günbatımında daha da güzel..

 

washington

Martin Luther King Memorial..

Gelelim Beyaz Saray’a . Beklentinizi minimuma indirin, bina bir saray adına göre oldukça küçük. Buraya gelen her Türkün Beyaz Saray dedikleri bumuymuş demeden geçmediği kesin 🙂 Binayı gezmek istiyorsanız en az 6 ay önce ABD konsolosluğuna başvurmak gerekiyor. Kendi vatandaşları bile gezmek için bir sürü prosedürden geçiyorlar. Sizde güzel bir aramadan geçeceğinizi unutmayın. 1792 yılında yapılan bir yarışmayla İrlandalı mimarin eseri yarışmada birinci seçilip 500 dolarlık ödülünde sahibi olmuştur. 1801 yılında binan tamamlandığında başkan Jefferson; bina 2 imparator, bir papa ve ulu Lama’ya yetecek kadar büyük demiştir. Binada 132 oda, 35 banyo, 412 kapı, 148 pencere, 28 şömine, 8 merdiven, 3 asansör, 5 tenis kortu, 1 bowling salonu, sinema, koşu parkuru, yüzme havuzu ve harika bir bahçe var. Şansınıza Obama’yı bahçede köpeklerle oynarken görmeniz de mümkün, biz göremedik ama 🙂 Beyaz saray konseptli fotolarımızı çekinip , pazar günü boşluğunda şehrin keyfini çıkardık.

washington

Klasikleri severiz:) Beyaz Saray fonda 🙂

Washington tam bir müze şehri, müze severlere müjde. Biz Newyork’da hayatımızdaki bütün müze stoğunu doldurduğumuz için ben değil Washington, bir süre müze görmek istemiyorum 🙂 Karnı acıkan grup akşam yemeğinde güneşin batışına karşı güzel bir manzara eşliğinde yemek için, nehir kenarına doğru yola koyulur.  Nehir kıyısında çok güzel kafe ve restoranlar var sırayla. Biz Farmers Fishers Bakers’da yer bulup hemen oturduk. Kuralları var adamların sıralara uyacaksın, giriş ayrı yerden dönüş ayrı yerden, adını yazacak, bekleyeceksin, masa boş da olsa oturamazsın, hele bir bahşiş bırakma kafana yersin o adisyonu 🙂 Yemeklerimizi yedik , fiyatı sormayın çünkü ısmarlandı, hesabı göremedim bile.

washington

Potomac..

Yemekten sonra biraz yürüyüş yapıp, Georgetown’a şehrin en havalı bölgesine geldik. (nehir kıyısıda Gerorgetown bölgesine dahil)  Mağazaların ve havalı restoranların bulunduğu bu bölge şehrin en can alıcı bölgesi. Yüksek kat yok en sevdiğim, sizi korkutan değil aksine sevecen. Bölgenin en ünlü caddeleri Wisconsin Avenue, M Street ve K Street. M Street’in sonunda Şeytan merdivenleri  Exorcist filminin sahnelerinin çekildiği yermiş, korku filmi izleyemediğim için yeri gördüğümde evet evet burası diyemedim. Ergün’ün tavsiyesi üzerine 14.cadde de bulunan Barcelona restoranına gidip bir sürahi sangria’yı midemize indirdik. Barcelona hem İspanyol mutfağı yemeklerini yiyip hem İspanyol içkilerinizi içebileceğiniz ,güzel bir bahçeye sahip, keyifli bir mekan. Canı çay çeken Türkler eve doğru yola koyulur.

 

washington

washington

M Street..

washington

Şeytan Merdivenleri..

 

Ertesi gün harika bir Türk kahvaltısının ardından şehir turumuza devam ettik. Arabayla şehri turladık. Dupont meydanı kalmak için iyi bir lokasyon, bu bölgedeki otelleri tercih edebilirsiniz.

Gidemediğim ama notlarını aldığım sizlere tavsiyelerim tabi ki var hem de bizzat orada yaşayanların tavsiyeleri. Peacock Kafede kahvaltı olmazsa olmaz. Cafe Milano en havalı restoranlarından biri, hatta bazen politikacılar tuvalete gittiğinde içeri alınmama durumun bile olabiliyor 🙂 Amerika da steak yemeden olmaz diyoruz ve Mortons Steak House diyoruz. Bira içmek isteyenlere Biergarten Haus , Lea Diplamate şık bir Fransız restoranı 14.caddede bulunuyor, 18.cadde Lounge 4 katta farklı müziklerin çaldığı güzel bir clup, Connect Ticket’da ulunan Medium  Rare adındanda anladığınız üzere Et yapıyor ve sadece ne kadar porsiyon istediğini söyleyebiliyorsun, geri kalan herşeye kendileri karar veriyor, Down Town da bulunan Zaytinya restoran üzerine basa basa tavsiye edildi, mutlaka deneyin derim, Hamburger bira sevenler için Chads, Pizza severler için 2 Amys Restoran ve son olarak Bistro Franceis aslında bir Fransız restoranı ama adete göre gece eğlenceden çıkıp gidilmesiyle ünlüymüş , benden söylemesi 🙂

12 de Newyork’dan kalkacak uçağımıza vaktimiz olduğundan, Ergün’ün tavsiyesi üzerine şehre bir buçuk saat uzaklığında bulunan Annapolis’e doğru yola koyulduk. Annapolis; Severn nehri ve Chesapeake körfezi kenarında bulunan güzel bir liman şehri ve aynı zamanda Maryland eyaletinin başkenti, merkezinde bir turist danışma bulup elimize gezilecek yerlerin işaretlendiği haritamızla yola koyulduk. Vaktiniz varsa tekne turlarına katılabilirsiniz. Güzel, tertemiz, pırıl pırıl, şirin sokaklarında yürürken renk renk dükkanlar, yeşil sarı renkte yangın söndürme vanaları, her biri değişik mimaride  harika evleri ve evlerin harika kapılarını görünce  güzel bir tercih yaptığımıza karar verdik. İki tane meydanı var; biri kilise meydanı diğeri ise Eyalet meydanı, iki meydanda sokaklarından geze geze limana doğru indik. Meşhur dondurmasını ve Crapcake’ini  yemeden asla  dönmemelisiniz. Gezerken yüksek görebileceğiniz bina ise Maryland eyalet binası, bunu kendinize rota alıp , sokaklarda kaybolmadan gezebilirsiniz. Gürültülü Amerika’da değil de sakin, huzurlu ve yavaş bir kasabada gibisiniz. Bazı evlerin içini gezebiliyorsunuz, içlerinde yaşamalarına rağmen, evlerini müze yapan insanlar var. Yat limanı kısmı da ayrı bir güzel, deniz mahsulü ile ünlü restoranlarından birinde öğlen yemeğinizi yiyebilirsiniz. Biz Jimmy Jones Gourmet  Sandwiches tercih ettik.

washington

 

Annapolis,

 

washington

 

İşte tatlı canavarlarına Cupcakes ve Dondurma 🙂 Jojo’s Cupcakes..

Tekrar buradan Ergün, Selin ve dünya tatlısı Arda’ya sonsuz teşekkürler. Dünyanın neresinde olduğunuz değil kimin yanında olduğunuz önemli. Ne güzel dostlar biriktirmişim 🙂

12 gün sonunda memleket hasretiyle yanıp tutuşan bu grup koşarak uçağa yetişmek üzere Newyork’a doğru yola koyulur. Canım memleketimi ilk defa bu kadar çok özledim 🙂