Sanırım Dünya’nın en ilginç, en akılda kalıcı ve en tatlı şehir ve ülkesi Lüksemburg. Annem’in tatil dönüşü babama anı defterine bakmadan aklından anlattığı bu şirin yer, açıkçası benimde favorilerimden.  Biz Brüksel’den arabayla geçiş yaptık. Bence burayı Brugge ve Brüksel gezinize ekleyip bir taşla üç kuş yapabilirsiniz.  İsminin kelime anlamı “Işıklı ülke” dir. Bu minik ülke’de doğa, tarih, kültür ve zenginliğe doyabilirsiniz.  Avrupan’nın en güvenilir ve kişi başına düşen geliri en yüksek şehir seçilmiş. Bazı sokaklar mermerden yapılmış düşünün artık. “Mir wëlle bleiwe wat mir sinn” (Lüksemburg dilinde: Olduğumuz gibi kalmak istiyoruz).Lüksemburgluların milli mottosu. Minik ama bağımsızlar ya tabi aynı zamanda da çok havalılar 🙂 . Burada çalışan insanlar Belçika ve Fransa’da yaşayıp günübirlik gidip geliyorlarmış, şehir biraz sıkıcı tabi yaşamak için.Şehrin en ilginç tarafı ve Annem’i büyüleyen ve dilinden düşüremediği iki katlı bir şehir olması. Şehir yıllar önce doğal bir vadiye kurulmuş ve zamanla vadinin içine ve dışına doğru genişleyince  alt şehir ve üst şehir olarak ikiye ayrılmış. Benim favorim alt şehir. İki şehir arası merdivenler ve asansörler var, tabiki asansör kullanalım, zira yol uzun ve dik. Vadi yemyeşil ve yukarıdan alt şehir manzarası inanılmaz güzel. İlk olarak vadiye yapılan nostaljik tren turuyla gezimize başladık.

Vadi; Grund ve Closen olarak 2 bölgeye sahip.  Vadideki eski şehir Unesco tarafından dünya mirası listesine alınmış.

luksemburg

Yemyeşil görüntüsüyle Lüksemburg Vadi manzarası..

luksemburg

Yorgunluktan kapanan gözlerime rağmen poz vermem de takdire şayan 🙂

 

Grund mahallesi Alzette nehri kıyısına dizilmiş evleri ve içerisinde bulunan Neumünster Manastırı yeni adıyla CCRN kongre ve kültür merkezi Lüksemburg’da akılda kalan mekanlardan biri. Napolyon ve Nazi işgali döneminde askeri hapishane olarak da kullanılan bu devasa bina  alt şehirde bulunuyor. Üst şehirden görünüşü de çok etkileyici. Grund sokaklarında dolaşıp Kalenin ve üst şehrin Alzette nehri yansımasıyla keyifli bir yürüyüş yapabilirsiniz. Şehir küçük demiştim zaten  Pfaffenthal  muhitine varıyorsunuz yürüyüşünüz sonucunda ve düzlüğe ulaşıp dev viyadüğe geleceksiniz. Dilerseniz bu dik yokuşlardan şehrin üst katına çıkabilirsiniz. Üst katta ilk tavsiyem inanılmaz etkileyici Bock tahkimatlarını bulmanızdır. Bu dehlizler sistemi ile şehrin altında 23 km uzunluğunda tahkimat tünelleri kazarak şehir savunmasının omurgasını oluşturmuşlar. 23 kilometre dediğin neredeyse ülkenin bir uçtan diğerine mesafesi; bu tüneller sayesinde güvenliklerini baya iyi şekilde korumuşlardır. Tahkimarlar üst kat ile alt kat arasında bulunuyor. Biz gezemedik ama şansınızı deneyin bence. Evet üst kattasınız artık 🙂

luksemburg

Heykeller ve Tatar kardeşler 🙂

luksemburg

Grund Sokakları..

luksemburg

luksemburg

Ufak bir pazar turu yapmadan alt kattan çıkmıyoruz..

Lüksemburg şehir merkezinde ilk olarak tarihi Anayasa Meydanı’nın gezdik. Şehirdeki düzenli yapılaşma, geniş kaldırımlar ve sessizlik baya dikkat çekici, İstanbul’dan gelen birisi için 🙂 Bunlara ek olarak, Avrupa Parlamentosu Sekreteryası, Avrupa Sayıştayı, Avrupa Yatırım Bankası, Avrupa Yatırım Fonu, Adalet Divanı ve benzeri AB Bürokrasisi de Lüksemburg’u mesken tutunca ülke önü alınamaz bir şekilde zenginleşmiş. Sırada özellikle vitrayları görülmeye değer Dom Kilisesi var. Anayasa Meydanından köprü üzerine yürüdüğünüzde kentin yerleştiği yemyeşil vadi, tüm güzelliğiyle önünüzde yer alıyor.  Köprünün alt kısmında bir de yer altı tünelleri bulunuyor. Tünelin girişi ve çıkış arası yaklaşık 30 dakika kadar sürüyor. Işıklandırmaları çok estetik olan tünelin özellikle dar merdivenlerinde yürümek oldukça zorlayıcı.

luksemburg

 

Anayasa Meydanı..

Şehrin tarihi üst mahallesinde bulunan Passage du Palais Lüksemburg’un hala aktif olarak kullanılan en eski binalarından biri. İki yüz yıl kadar önce ünlü Alman yazar Goethe’nin de bir süre yaşadığı bu bölgede o zamanlar dahi restoranlar ve şehrin önemli isimlerinin geldiği kahveler varmış. Bugün bu eski han ve pasajın içinde hala hizmet veren gayet keyifli restoranlar var. Pasajın bahçesinde bulunan ve yaklaşık 300 yıldır burada bulunan su kuyusu ise hala kullanılıyor.

luksemburg

Passage du Palais ve hala kullanılan su kuyusu..

luksemburg

 

Kadrajım o zamanlar muhteşemmiş 🙂

Place du Théatre – yani Tiyatro Meydanı Lüksemburg’da eski şehirde yer alan ufak tarihi bir meydan. Meydanda Lüksemburglu sanatçı Bénédicte Weis’ın Soytarılar adlı gayet şirin heykel(leri) var. Şehrin gayet kaliteli filmler oynatan Sinematek’i de bu meydanda. İçeri bakmanızı tavsiye ederim. Eski film afişleri ve tarihi film projeksiyon görmeye değer. Bu arada bir mola vermek isterseniz meşhur Oberweis pastanesini deneyin derim. Ya da Interview Cafe’de Diekirchen birasını deneyebilirsiniz.

luksemburg

 

Tiyatro Meydanı ve Heykelleri..

luksemburg

Yemek için mutlaka güzel havada terasından alt şehir manzarası eşliğinde 2200 şarabıyla Guiness rekorlar kitabına giren Chiggeri Restoranı mutlaka deneyimlemelisiniz. Gece hayatı beklentinizi kenara atın, çünkü 7 de hayat bitiyor 🙂 Avrupa’da sokak çalgıcıları görmeye alışkın olanlar, aman diyim Lüksemburg da bu işi senfoni orkestraları yapıyor, eğer meydandaysanız ve bir hazırlık gözünüze çarpıyorsa lütfen oturup bekleyip, keyfini çıkartın.

luksemburg

luksemburg

 

luksemburg

Pfaffenthal Dev viyadüklerin yukarıdan görünümü..

luksemburg

İşte size Lüksemburg Senfoni Orkestrası’nın meydan dinletisi..

Aşt kat bitti. Üst kat bitti vaktim var diyenler; vadinin karşı yakasında ki Kirchberg’e gidebilirsiniz. Ben günübirlik gezime sadece alt ve üst katı sığdırdım. Kirchberg’e gitmedim ama oraya giderken geçilecek Charlotte köprüsünden tabiki de geçtim. 1960’larda, şehir merkezi ile yeni inşa edilen AB Kurumlarını bağlamak için inşa edilen bu görkemli köprü, aşağı mahallenin üzerinden geçiyor.Köprüden aşağı, yemyeşil vadiye doğru baktığınızda köprünün kenarlarını pleksiglas korkuluklarla kapatıldığını görebilirsiniz. Sebebi ise burada baya intihar girişimlerinin olması. Köprünün intihar skoru baya yüksek. Köprüden geçince J.F Kennedy caddesine çıkıyorsunuz. İsmi ne alaka diye bende düşündüm ve cevabını buldum 🙂 2. Dünya savaşı sırasında ülkeyi Nazi işgalinden Amerika ordusu kurtarmış. Herhalde ahde vefa diyoruz bunun adına.

luksemburg

 

Charlotte köprüsü..

luksemburg

Şehir boşalıyor demiştim dimi 🙂

Benim Lüksemburg notlarım bu kadar. Son olarak müze severlere Musee National D’Historie EtD’Art Lüksembourg Ulusal sanat ve tarih müzesi, Musee D’Historie National Militarie Askeri Tarih Müzesi ve Musee D’Art Moderne Grand -Duc Jean Grandük Jean Modern sanatlar müzesi (MUDAM) tavsiye olunur. Ben gitmedim, o yüzden içeriği ile ilgili çok da yorum yapamayacağım.

Gezi planlarınıza günübirlik eklemeniz gereken Lüx ülke Lüksemburg’un keyif vereceğinden emin olabilirsiniz. Hep tatilde kalmak dileğimle 🙂