Bükreş’de yeni yıla girip tatillerini bitiren gurup Braşov’a doğru yola çıkar. Kahvaltıyı’da ilk benzincide yaparlar, börekler bir harika 🙂 Börek ve çay 10 lei. Karpat dağlarını aşıyoruz ve  Transilvanya topraklarındayız, 3 saat sonra  İlk durak Bran kasabası, yani Dracula’nın şatosunun ya da kalesinin bulunduğu kasaba. Yol boyu zaten vampire kampı, kurt market gibi tabelalar sayesinde heyecanınız daha da artıyor ve sonunda o heybetli şatodasınız. Kalenin önündeki pazarda vampir tişörtleri, Drakula heykelcikleri satılıyor.  Kalenin bahçesi zaten havanında soğukluğundan buz tutmuş göletler, serin koruluklar, ürkütücü mezarlıklar falan biraz size şatoya hazırlıyor.  Drakula’nın şatosundan içeri adım attığınız anda, gıcırdayan döşemeler, rüzgarla uğuldayan kapılar, titreşen pencere pervazları, vitrinlerdeki ortaçağ eşyaları, gizli merdiven geçitleriyle kendinizi Hollywood yapımı bir korku filminin setinde hissedeceksiniz. Ama esas bomba bu evde Dracula yaşamamış bile, bu evde yaşayan Kazıklı Voyvoda (cellat Vlad). Vlad ise osmanlıda büyümüş ve osmanlı tarafından buraya voyvoda olarak atanmış, ilk başlarda sadık davranmış ve vergilerini bile ödemiş, fakat daha sonraları iş çığrından çıkıp Fatih Sultan Mehmet’i buraya sefer düzenlemesine neden olmuş. Baya cani Vlad’ın yaptığı zulümler anlatılacak gibi bile değil. Osmanlı tehdidine karşı kurulan Avrupa bir siyasi-askeri birlik , çok sınırlı sayıda basılan bir sikke ile tescil edilmiş. Sikkenin bir yüzünde Vlad’ın simgesi olan ejderha resmi varmış. İngilizcede “Dragon” olarak bilinen ejderhanın Romanca karşılığı “Dracul” imiş. “Drakula” ismi oradan gelmiş. İrlandalı yazar Bram Stoker 1897’de Vlad’ın öyküsünü romanlaştırırken onu gündüzleri mezarında uyuyan, geceleri ortaya çıkan bir vampir olarak resmetmiş. Stoker’ın kitabı 5 milyon kopya satarak, İncil’den sonra en çok basılan eser unvanını almış. Bu başarı turizmcilerin, sinemacıların, gazetecilerin iştahını kabartmış. Ve yaratılan vampir, bir anda medya kahramanı haline gelmiş. Şato dışarıdan daha heybetli, içerisi beni öyle büyülemedi, Üst katında dans gösterisi oluyor., zaten o kadar soğuk ki bir kaç poz verip koşarak uzaklaştık. Karnımız acıkınca hemen yakında ki en iyi restoranı bulup 5 dakikalık mesafeyle  Villa Bran’a vardık. Tamamen ahşap, içerisinde kendini ısıtan şöminesiyle , fena olmayan bir manüyle inanın oranın en iyisi, 45 lei vererek şarabımızı içtik, yemeğimizi yedik. Gitmeden duyduğumuza göre yakında kaplıcalar vardı, bunuda inanın iyiliğiniz için yazıyorum, kurban olsunlar bizim kaplıcalara, adım atılcak gibi değil, sakın zahmete girip aramaya kalkmayın. Braşov’a doğru yola çıktık ve otelimize vardık. Otelimiz Resident Central eski Braşov tarafında , konum olarak inanılmaz, odalarda keyifli, kesinlikle tavsiye ediyorum, fiyatı ise kişi başı geceliği 100 TL’ye geldi.

braşov

Sanırsın Anadolu 🙂

braşov

Size şatoyu daha iyi anlatabilmek için , internetten kopyalayıp yapıştırdım 🙂

braşov

Şatoya geldik..

braşov

İşte size Bran kasabası, Dracula şatosu..

braşov

Ekip Şahane…

Eşyalarımızı bırakıp kendimizi dondurucu soğuğun kollarına bıraktık. Gezerken inanılmaz tatlı Pharmacy Café (Doctor Jekelius) ile karşılaştık, içerisi bir eczanenin  kafeye dönmüş hali,buraya mutlaka gidin, kahvenizi, içkinizi ölçüm barbaklarında içip, Brasov’u izleyebilirsiniz.Gece hayatı müthiş değil, olandan faydalandık ve akşam İrish Pub’da canlı müzik eşliğinde Negrioni’lerimizi içtik. Biz Braşov’u çok sevdik, minik, tatlı bir kasaba, sokaklar güzel, insanlar da güzel, Poiana’da kalmanın bence hiç bir mantığı yok, çünkü burası dağa 20 dakikalık uzaklıkta.

braşov

Pharmacy Kafe, illa resim çektirelim dediler kıramadık 🙂

Pazar günü ve bundan sonraki diğer gün aynı yerde kahvaltı ettik, Come Back German Bakery’de ihtiyacımız olan kahvaltının ta kendisi var, ister omlert yersiniz, ister Bruschetta, ister sandviç.Tam meydanda bulunuyor yeride çok kolay, fiyatlarda makul. Kahvaltıdan sonar hemen yola çıkıp  Poiana’ya gittik. Poiana romanya’nın en büyük kayak merkezi.Kayak kiralama yerleri var ve baya sıra var, fakat kayaklarınıza iyi bakın çünkü malzemeler inanılmaz eski, bence Tarık Akan bile filmlerinde daha iyi kayakla kaymış, kayak kirası 30 Lei, çıkışlar ise günlük 80 Lei sınırsız çıkış. Mesele tüm bunlar değil tabi, bunları hallettikten sonar başlıyor, hava o kadar soğuk ki kar zaten yok, olan kar da buz yapmış, zaten o rüzgardan kafanızı kaldıramıyorsunuz, en güzeli yukarda Dude Bar’da takılmak dedik, başladığımız gibi bıraktık kaymayı. Hava kararmadan merkeze döndük, atıştırmak için yerel yemekler bulunan restoran Pilvax’a gittik, yerel bira Silva deneyebilirsiniz. Otelimize döndük ve yemek kurulu hayatımıza devam etmek için akşam harika bir restorana Festival 39’a gittik, bu arada mekanlar baya başarılı, dekorasyonlarda çok güzel. Şarap tavsiyem yerelden yana tabi; Domeniul Coroanei / Chardonnay. 11 kişi olunca yer bulmakta tabi baya zorlandık, o yüzden sizde bence rezervasyonlarınızı yapın. Yemekten sonra Braşov’un gece hayatına attık kendimizi:) İlk durak Kasho Lounge, hem yemek yiyebileceğiniz, hem içkinizi içebileceğiniz, tam modern restoranlardan biri. Biz içkilerimizi içip diğer mekana doğru yol aldık, Jamaika bar da ufak ama kalabalık klasik yabancı barlardan, zaten mekandan mekana giderken donduğumuz için, içeride ısınıyo olmak bile bizi mutlu ediyordu 🙂

braşov

Poiana eksi bilmem kaç derece, elimi kaldırırken bile zorlanıyorum, poz vermek neyime 🙂

braşov

Aranan kan bulundu..

braşov

Evet buzlar ülkesi..

braşov

Poiana’da gün batmak üzere..

braşov

Festival 39, en güzel akşam yemeği..

braşov

Piata Sfatatului Meydanı…

braşov

Gece de sokaklar ayrı güzel..

Pazartesi yine aynı yerde kahvaltı ve ardından Braşov gezimize başladık. İlk durak nefis Braşov manzarası için teleferiğe binmek oldu, bir şehre yukarıdan bakmak her zaman aklınızda kalıcı izler bırakır, ya da nehir de gezmek, hangisi varsa birini mutlaka yapın. Braşov’un en önemli merkezlerinden biri olan Piata Sfatatului Meydanı; Meydanın ortasında  , şu an tarih müzesi olan Eski Meclis Binası yer almaktadır. Meclis binasının tepesinde 1420 yılında yapılmış Trompetçi Kulesi adı verilen bir kule var. Bu kule etraftan gelen tehlikelere karşı gözetleme kulesi olarak kullanılırmış ve tehlike anında kuleden trompet çalarak halk uyarılırmış. Orjinal kule bir yangın sonucu yanmış , şimdi ki kule 58 m yüksekliğinde rönesans etkisinde yeniden yapılmış. Bu meydan size her yere çıkarıyor, buradan bütün sokaklara ulaşmanız mümkün, biz gittiğimizde yeni yıl olduğu için meydanda devasa bir çam ağacı vardı. Diğer görülmesi gereken önemli yapı Black Church yani Siyah Kilise yapısı. Moğollar tarafından yıkılmış olan başka bir kilisenin kalıntılarının üzerine kurulmuş. İstanbul ve Viyana arasında yer alan bölgedeki en büyük Gotik kilise olarak biliniyor. Kilise; siyah kilise ismini 1689 yılında bütün şehri yerle bir eden yangından sonra, siyah isle kaplı duvarlarından dolayı almış. Kilisede Avrupa’nın en büyük Anadolu halı koleksiyonu mevcutmuş fakat içerisi giriş paralı, bu ne saçma şey deyip girmekten vazgeçtik, mesele para değil ama bir ibadethaneye parayla girmek de ne? Eski şehir gerçekten çok keyifli , kafanızı kaldırınca Hollywood’daki gibi dağın içine yazılmış Braşov yazısını göreceksiniz, resim çektirmeyi unutmayın. Kilise meraklıları için Saint  Nicholas diğer bir alternarif, güzel mimarili bir ortadoks kilisesi. Yekaterina’s Gate yani eski kapı bence şehrin en güzel yapısı, zaten yürürken karşınıza çıkıyor. Gelelim Avrupa’nın en küçük sokağı Rope sokağına, yine yürüyerek ulaşabilirsiniz, güzel fotoğraf çekmek içinde ideal. Gezilecek yerler bitti bile 🙂 Tabi karınlar acıktı Gaura Dulce öğlen durağımız ve işkembe çorbası içtiğimi itiraf ediyorum 🙂 Gündüz bizi satıp dağa giden kafile Bora, Sinan ve Ceki kayamadan geri dönmüşler, iyiki de gitmedik deyip biraz ısınmak , biraz dinlenmek için odamıza gittik. Yemeğe vaktimiz olmasında bi kahve içmek için dışarı çıktık ve ara sokaklardan birinde Kafe Pub’ı gördük, içeri daldık, inanılmaz tatlı bir yer, minik, sıcak, tamamen eski tarz döşenmiş. Tek kusuru iççeride sigara içilebiliyor olması. Grup bu akşam ikiye bölündü, vallahi dedikodu yok 🙂 Biz Duygu, Ceki, Sinan, Cevher Casa Hircher’e gittik, piyano eşliğinde, dünyanın en güzel yemeklerini yedik. Braşov’da ki son gecemizde güzel bir seçim yapmıştık. Ertesi gün erken kalkacaklar için otele döndük.

 

braşov

Piata Sfatatului Meydanı, 2016 yılı güzel gel…

braşov

Yeni yıl şerefine yeni yıl market burada da peşimi bırakmadı 🙂

braşov

Hayat kısa, kuşlar uçuyor..

braşov

Meydandan Siyah Kilise..

braşov

Kuşbakışı Braşov..

braşov

 

Neee siyah kiliseye giriş paralımı? O zaman küstük 🙂

 

 

braşov

Yekaterina’s Gate..

 

braşov

Rope sokağı..

braşov

Braşov yazısı dururken Hollywood’da neymiş..

braşov

 

Eski Meclis Binası  ve Meclis binasının tepesinde 1420 yılında yapılmış Trompetçi Kulesi ..

braşov

Yemek öncesi keşfimiz Kafa Pub, bayıldım…

braşov

 

İnanılmaz güzel bir yer, mutlaka gidin..

braşov

Son akşam yemeğimiz, Şerefe..

Sabah grubun bir kısmı İstanbula döndü. Uçak saatlerini birbirimize söylerken Sabah 10 anlaşılmış akşam 10 yerine 🙂 Biz Sinan, Cevher ve ben gündüzüde Braşov’da geçirdik. Yeni bir kahvaltı mekanı ile güne başladık. Bistro Del Arte kahvaltı ve akşam ve öülen yani her öğün için gidebileceğiniz, hatta birden Candan Erçetin çalınca neler oluyor diyebileceğiniz, hatta bir süre İstanbul’da yaşamış sahibi tarafından hoşgeldiniz diye karşılanabileceğiniz harika bir mekan. Kahvaltıdan sonra biraz mağaza bakındık ve yine Pharmacy Kafe’de kahvemizi içtik. Yol için yanımıza alışveriş yapıp. Saat 4 trenine bindik. 25 lei kişibaşı ödedik. 3 saatlik yolculuk sonrası merkez istasyonda indik. İner inmez size bir sürü adam karşılıyor, bizdeki korsan taksiciler gibi, ama bunlar baya aleni 🙂 Pazarlık yapıp birine atladık, sanırım gerekde yokmuş, adam bizi yolda hangi havaalanı diye sorduğunda otopeni dedik ve tabi ki aa ben başka havaalanı sandım , orası çok uzak deyip daha çok para istedi 🙂 Allahım biz o an artık buna gram tahammülümüz olmadığı için adama 100 lei  vererek arabadan indik. Taksicilere biraz dikkat edin derim, oldukça gıcık ve üçkağıtçılar 🙂 Bir daha Romanya’ya tabi ki de gitmem, gidin diye yalvarırmıyım yalvarmam, ucuz bilet bulursanız vaktinizide uydurursanız gidin derim:)

braşov

Kahvaltının mutlulukla sonsuz alakası var, hele de Braşov’da bunu bulmak kalp ben:)

braşov

Pharmacy Kafe’ye veda etmeden gidemezdik, bayıldım buraya..

braşov

Braşov’un minnak araba girmeyen sokakları gerçekten çok güzel, ama soğuktan kimse çıkamamış olsa gerek 🙂

Evet Tabiki yazı okumak istemeyenlar için Listemiz;

1- Bran kasabası , Drakula şatosu tabi merakınızı gidermeniz için uğramanız gerek, Siyah kilise içine girmenize gerek yok bence zaten meydanda görmemenize imkan yok, En dar sokak Rope’de bir fotoğrak çektirin, Braşov yazısını kafanızı kaldırınca görüyorsunuz hava güzelse arkanıza alıp bir fotoğraf çektirin, teleferikle muhteşem Braşov manzarası için yukarı çıkın, Piata Sfatatului Meydanından yola çıkın eski şehri gezin, Meydanda bulunan Belediye meclis binası ve Trompetçi kulesini ziyaret etmeyi unutmayın,Poiana’ya çıkmadan asla dönmeyin 🙂

2- Yeme içme; Kahvaltı Come Back German Bakery ve  Bistro Del Arte.

Öğlen; Villa Bran, Pharmacy Café (Doctor Jekelius), Pilvax, Gaura Dulce, Kafe Pub.

Akşam;  Festival 39,Casa Hircher

Bar; Kasho Lounge, Jamaika Bar, İrish Pub, Letage de gitmeden kapıdan baktık ama baya güzel gözüküyordu.